Yaşamımızı kolaylaştırmak için üretildiği iddia edilen birçok kimyasal, aslında üretimden tüketime kadar, insan sağlığı ve çevre açısından küresel bir tehdit oluşturuyor.
Dünyadaki kimyasal sanayi ise çoğunlukla çok az deney yapıp, insan sağlığı ve çevreye etkilerini araştırmadan her yıl binlerce kimyasal bileşiği üretip piyasaya sürüyor.
Greenpeace, özellikle Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) olarak bilinen insan yapımı en kötü kimyasallar başta olmak üzere, zararlı yapay maddelerin üretimi ve kullanım sürecini sona erdirmek için kampanyalar yürütmektedir.
Örneğin, bu maddelerden birkaçının doğaya salınmasına neden olan Polivinil Klorür (PVC), birçok seçeneğinin olması, üretim ve kullanım sürecinin toksik kirlilik yaratmasına rağmen, en yaygın kullanılan plastiktir. Ancak büyük firmalar, ürünlerinde PVC kullanımı konusunda sınırlı da olsa olumlu adımlar atmaya başladılar.
Fakat sorun burada bitmiyor. Dünya endüstrileştikçe, insanlar tarafından üretilen atık miktarı da hızla artıyor. Bu atıkların yönetimi de miktar arttıkça güçleşiyor. Buna karşılık bulunan 'atık yakma' gibi çözümler ise, aslında çözüm olmaktan çok, sorunun bir parçası.
Bu nedenle, bu eğilimi durdurmak için kökten siyasi ve endüstriyel sınırlamalar gerekiyor. Dünyada gitgide rağbet gören bir yaklaşım, 'sıfır atık'. Sıfır atık yaklaşımı, atığın hem kaynakta azaltılmasını, hem de varolan miktarın kaynak olarak kullanılmasını yani üretim döngüsünde faydalanılmasını öngörüyor.
Gelişmiş ülkelerdeki birçok katı çevre yasası, sanayinin kirlilik yaratan teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere taşımasına yol açtı. Türkiye de bu tek yanlı trafikten muzdarip ülkelerden biri. Gerek Karadeniz'in dibinde ve Sinop ve Samsun'daki depolarda bekleyen İtalyan kaynaklı zehirli variller, gerek hala denizin dibinden çıkarılmaya çalışılan MV Ulla ve atığı, bu trafiğin Türkiye'ye acı armağanları.
Greenpeace, dünyanın en yoksul bölgelerini bu teknolojilerin neden olacağı ve geri dönüşü olmayan kaçınılmaz kirlenme ve kazalardan korumak için kampanyalar yürütüyor.